Ultra maratonlar aslında bir tür mental yarışlardır. Dayanıklılığınızı geliştirmiş ve yarıştaki stratejinizi de iyi kurabilmişseniz, üstüne de dereceye gireceğim diye bir kaygınız yok ise işte o zaman doğanın içinde yaşayacağınız saatler, kaymaklı ekmek kadayıfı gibi tadından yenmez hale gelir.
Yol Yarışları kategorisinde gerçekleşen maratonlar 42 bin 195 metrelik mesafeleri ile iyileştirilmiş zeminlerden oluşan yollarda, günümüzde çoğunlukla şehir ortamlarında ve asfalt zeminlerde gerçekleştiğinden yol standartları konforludur.
Ultra maratonlar 50 km, 100 km, 150 km, 240 km ve hatta daha fazla kilometreler gibi organizasyonlar ile çok farklı mesafelerde gerçekleşebiliyor. Dolayısıyla süreler de 12 saat, 24 saat ve birden fazla günü kapsayan yarışlar halinde organize edilebiliyor.
Bu yarışların hemen tamamı şehir ortamlarından uzak, doğa içerisinde toprak orman yolu, arazi yolu, patika, bağ -bahçe içi, dere içi gibi zorlu arazi koşullarında, kısmen de asfalt köy yolu ve köy yerleşim alanı sokaklarından geçer. Dolayısıyla konforu düşük, fakat keyfi ve heyecanı yüksek rotalarda koşulur.
Ülkemizde oldukça yaygınlaşan bu branşta ilk ultra maraton koşuşu, 2010 yılında “Likya Yolu Ultra Maratonu” olarak 240 kilometrelik parkurda koşuldu. Kapadokya Ultra, İznik Ultra, Efes Ultra, Babadağ Ultra, Uludağ Ultra ve Kaçkar Ultra bunlardan bazılarıdır.
Dünyada oldukça popüler olan ultra maraton koşuları çöllerde ve buzullarda da yapılmaya başlandı. En yoğun talep gören organizasyonlar ise Fas Sahra, Çin Gobi, Şili Atacama ve Peru Ica çölleri ile Kanarya adalarında ultra maratonları diye biliriz.
Katılımı çeşitlendirmek ve şenlik havası yaratmak amacıyla, Sekiz buçuk koşusu 9 km, Köy koşusu 15 km, Ran Zeus koşuşu 36 km, İda Half Ultra koşusu 66 km ve İda Ultra koşusu 110 km olmak üzere bu sene İda Ultra Maratonun altıncısı gerçekleştirildi.
Edremit ilçesi sınırlarında Edremit Körfezi’nin kuzey yamaçlarında bulunan Yeşilyurt köyünden başlayan rota Adatepe, Narlı, Doyran, Altınoluk, Dedepınarı, Kavlaklar, Çamlıbel mahallelerinden geçerek Güre’de son buluyor. Çam ormanları ve Anadolu’nun kadim ürünü zeytinliklerden geçerken sağınızda Edremit Körfezi’nin eşsiz güzelliği de size eşlik ediyor. Bu esnada zaman zaman nefesiniz daralıyor kesiliyorsunuz ve aldığınız oksijen yetmez hale geliyor. Çünkü tırmanıyorsunuz. Oldukça kırıklı olan arazide 66 kilometrelik parkurda toplam 2670 metre irtifa kazanmanız gerekiyor, bu da tabii ki sınırlarınızı tanımakta ayrı bir eşik oluyor. Ya da bu kadar güzelliği yaşarken gülün dikeni de bu dik rampa oluyor. Bir başka açıdan bakarsanız, inişli çıkışlı zemin özellikleri, farklı kasların çalışmasını ve daha güçlü olmanızı sağlıyor.
Maratonlarda olduğu gibi ultra maratonlarda da beslenme imkânı sağlayan destek istasyonları bulunur. İda Ultra rotasında 10-15 km aralıklarla sıvı ve gıda ihtiyacınızı karşılamak için beş ayrı destek istasyonu vardı.
Köy merkezlerinde veya yol boyunda konuşlanmış bu noktalarda heyecanın muhabbeti ve çevrenin eşsiz manzarası eşliğinde adrenalin yükünün üzerine enerji depolarını doldurmak insanı mutlu ediyor. Aynen Anadolu bozkırı yollarında depoyu sıfırlamak üzereyken elinde benzin bidonuyla bekleyen köylüye rastlamak gibi bir şey.
Bu noktalarda neler mi var: su, soda, kola, meyve suyu, tatlı tuzlu krakerler, gofretler, tuzlu fıstık, muz, portakal, limon, tuz, çorba, makarna, peynir, zeytin, ekmek ve benzeri atıştırmalıklar. Tüm bunlar o an çok iyi geliyor ve oradan ayrılırken gözünüz hep arkada kalıyor.
Yeşilyurt köy meydanında saat 07:00’da start verildi. Alın lambalarımızın aydınlatmasıyla köy içinden rampa ile çıkıp orman yolunda devam ettik. Yağmur hızını artırdı. Suya doygun hale gelen yol zemini, yoğun kil içeriği sayesinde ayakkabılarımıza tutunmaya başlayınca biz de ağırlığını hissetmeye başladık.
Zaman ilerliyor, yağmur hızlanıyor, gün yükseliyor, fakat karabulutlar sayesinde yolumuz aydınlanmıyordu. Nihayet saat 08:00 gibi alın lambasına ihtiyaç kalmadı. 08:30 gibi yağmur çiseleme seviyesine dönmüştü, ıslak ama sıcaktım. Günün yükselmesiyle çevreyi gözlemek, koşanların keyfini görmek ve yağmura rağmen düşündüğüm sürede koşuyor olmak ve iyi ki geldim sevincini yaşamak ayrı bir güç ve enerji veriyordu. Saat 09:00’da ilk destek noktasına, 15. kilometredeki Adatepe köy meydanına ulaştım. Boşalan su torbalarımı doldurdum, sıvı takviyesi ve atıştırmalıklardan sonra yola koyuldum.
Orman yolları ve zeytinlik alanlardan geçiyoruz. Zeytinde hasat zamanı. Anadolu için kıymetli bir ürün, ama Edremit için daha da değerli bir ürün. Köylüler üreticiler ağaçları sırıklarla döverek ya da titreşimli hasat makinalarıyla silkeleyerek zeytinleri toplamaya çalışıyorlardı. Topografyanın oldukça dik olması ürünü toplamakta üreticiyi yoruyordu.
Yol boyunca kırmızı beyaz güvenlik şeritleriyle parça parça işaretlenmiş rotayı takip ediyoruz. Ancak rotanın zeytinliklerden geçen bölümlerinde zeytin ağaçlarına bağlanan işaretler hasat sırasında tahrip olunca rotayı takip etmek güçleşiyor, hatta kayboluyorsunuz. Ben de öyle oldum. Rotayı aranırken önceki yıllarda birkaç kez koşanların da zeytinliğe gelmesiyle izi bulduk ve yolumuza devam ettik.
Saat 10:45’te ikinci destek noktası Doyran köyüne vardım. İyiyim. Su eksikliklerimi tamamlayıp atıştırmalıklardan sonra üst giysilerimi değiştirip yola devam ettim.
Etapta orman yolu, patika ve zeytinlikleri takip ederek ormanlık alan içinde tüm rotanın en yüksek noktası olan 500 m rakımına çıkıp oradan uzun bir iniş ile yine tüm rotanın en düşük kotu olan Altınoluk Sanayisindeki üç no.lu destek noktasına ulaştım. Tabelada 42,3 km yazıyordu. Yani bir maratonu tamamlamıştım. İda Half Ultra’nın üçte ikisini tamamlamak üzereydim. Koşu tempom da oturmuştu ve bu noktaya vardığımda saat 13:00 olmuştu.
Bundan sonra parkurun en dik tırmanışı vardı. Deniz seviyesinden 14 metre yükseklikteki üçüncü destek noktasından 4,3 km yol ile orman içini takip ederek 450 m’ye yükseldik. Sonrası iniş ve iyi bir tempo ile Dedepınarı köyündeki dört no.lu destek noktasına ulaştım. Su torbalarımı doldurup atıştırmalıkların yanında bir de sıcak çorba içmek çok iyi geldi. Bir kez daha üst giysilerimi değiştirip kuru giysilerim, sıcak çorba ve 52. km’yi aşmış olmanın motivasyonu ile yola devam ettim.
Yol uzadıkça tempom düşmeye başladı. Dedepınarı’ndan sonra Kavlaklar köyüne vardığımda beşinci destek noktasına varıyorum diye sevinmiştim, ancak yaklaşık 40 dakika daha koşarak beşinci destek noktası olan Çamlıbel‘e ancak varabildim. Köye girişimden hemen önce saat 17:00 gibi yağmur atıştırmaya başladı. Destek noktasında beslenirken (ikinci çorbamı da burada içtim) yağmur şiddetini oldukça artırdı. Son 3 km kalmıştı ve durmanın anlamı yoktu. Yağmurun hızına eşlik ederek ve bitiriyor olmanın heyecanıyla rampası olmayan son etabı iyi bir tempoda ve keyif içinde koşarak Güre asfaltına çıkıp, bisiklet yolunu takip ederek Hattuşa‘da bulunan finiş noktasına ulaştım. Saat 18:15 olmuştu. Toplamda 11 saat 15 dakika koşmuştum ve yaş kategorimde dördüncü sırada tamamlamıştım.
Birkaç yıldır kurguladığım ama gerçekleştiremediğim ultra maraton koşusunu tamamlamıştım. Fiziksel olarak yorgundum fakat zihinsel olarak inanılmaz dinçtim. Keyifle anacağım bir etkinliği sonuçlandırmış ve önüme koyduğum eşiği de aşmıştım.
Sevgi ve saygılarımla.