Hakkımda
Kıymetli fotoğraf severler;
Otuz yılı aşkın süredir çektiğim fotoğraflarla “Dağdan Doğadan” adıyla ilk kişisel sergimi açmanın mutluluğunu yaşıyorum.
1964 yılında Kars’ın Kağızman ilçesinde doğdum. İlk, orta ve lise öğrenimimi Denizli’nin Sarayköy ilçesinde, Yüksek öğrenimimi ise Karadeniz Teknik Üniversitesinde Jeoloji Mühendisi olarak tamamladım.
Memuriyet hayatıma 1990 yılında Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün açmış olduğu sınavı kazanarak Adıyaman Köy Hizmetleri İl Müdürlüğü’nde başladım. Daha sonra İzmir Köy Hizmetleri İl Müdürlüğü’nde Şube Müdürlüğü, İzmir İl Özel İdaresi’nde Şube Müdürlüğü ve Daire Başkanlığı, akabinde İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde Daire Başkanlığı ve Genel Sekreter Yardımcılığı gibi önemli idari kadrolarda görev yaptım.
13 Eylül 2024 tarihinden itibaren tek meşguliyetim ise İzmir Büyükşehir Belediyesi Spor Kulübü Başkanlığı’nı yürütmek, dolayısıyla o günden itibaren işim de spor, gücüm de spor oldu.
Fotoğraf ile ilgili maceram 1982 yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi Fotoğraf Kulübüne üye olmam ile başladı. Ancak burada ekonomik nedenlerle çok fazla ilerletemedim ve ara verdim.
1993 yılında memuriyet hayatımın 3. Yılında İzmir Fotoğraf Sanatçıları Derneği (İFOD) üyesi olarak bu maceraya yenidenbaşladım. Sonrasında doğaya her çıkışımda sırt çantamı hazırlarken fotoğraf makinem her zaman listenin birinci sırasında yer aldı.
Dağlardan dönüşte doğada ayak izlerimi bırakırken, makineme aldığım eşsiz güzellikteki görüntüleri-izleri taşımak benim için en keyifli yük oldu. Çünkü bazen sözcüklerdoğanın güzelliklerini anlatmaya yetmiyor ya da ben anlatmaya yetemiyorum. Oysa bir fotoğraf karesi anlatmak isteyeni ve anlamaya çalışanı da yormadan sade, öz ve dolu dolu anlatımlar sunabiliyor.
Dağcılığa 1987 yılında, İzmir Dağcılık ve Doğa Sporları İhtisas Kulübü’ne (İDADIK) üye olarak başladım. 1996-2000 yılları arasında kulüp başkanlığı yaptım. 2001 yılında Türkiye Dağcılık Federasyonu kurullarına seçildim. 2012 yılına kadar yönetim kurulu üyeliği, 2016-2024 yılları arasında ise As başkanlık görevini yürüttüm. Dağcılık Federasyonu’nun Dağcılık branşında verdiği tüm eğitimleri tamamlayarak birinci kademe antrenör unvanına sahip oldum. Dağcılığa başladığım ilk günden beri bu sporu yapmaktan, dağda-doğada olmaktan inanılmaz keyif alıyorum.
Ülkemizde Dağcılık anlamında önem arz eden dağlara yaz ve kış koşullarında birçok kez tırmandım. Yurt dışında İran, Gürcistan, Rusya, Kırgızistan, Tacikistan ve Çin’de Federasyonumuz bünyesinde yüksek irtifa tırmanışlarını gerçekleştirdim.
Yaşamın kaynağı olan dağlar, insanlar için sakinliği, huzuru, yüceliği, erişilmezliği ve bilinmezlikleri ile özel bir yere sahip olmuştur.
Kimileri korku
dağlarını yaratmış, kimileri sevdasını anlatmış,kimileri huzuru aramış, kimileri yaradana en yakın olmanın yolu olarak görmüş, Dadaloğlu da isyanını haykırmış “Hakkımızda devlet etmiş fermanı, ferman padişahın dağlar bizimdir” diye.
Yani dağlar şiirlere, şarkılara, öykülere konu olmuş, kutsal kitaplarda yerini almış, destanların yatağı ve erişilmezlikleri ile tanrıların mekanı olmuş (Yunan mitolojisinde Olimpos dağı tanrı Zeus’un evidir), dağlara tanrıların isimleri verilmiş(Everest Dağının Tibet dilindeki adı Comolungma, Evrenin Ana Tanrıçası demek), yetmemiş Türk edebiyatının önemli figürlerinden olan Kaf Dağı gibi mitolojik dağlar yaratılmış.
Tüm bu özellikleri ile dağlar beni de her zaman cezbetmiştir.
Sarayköy’de Büyük Menderes ovasının o eşsiz coğrafyasında tatil dönemleri tarlada, bağda, bahçede ve inşaat işlerinde her fırsatta çalıştım. Ovadayken doğanın içinde olduğumda,başımı kaldırıp Menteşe sıra dağlarına baktığımda gördüğüm Babadağ zirvesinin ihtişamı (o zamanlar çıplak göz ile gördüğüm en yüksek zirveydi) beni hep etkilemiştir.
Lise son sınıfta fen bölümünün Biyoloji-Jeoloji kısmından mezun oldum ve üniversitede de bilerek ve isteyerek Jeoloji okudum. Dünyanın oluşumunu ve yaşam döngüsünü öğrenmek ve bu döngüde dağların rolünü anlamak dağlara olan hayranlığımı bir kez daha artırdı.
Dağcılık sporu yaşam tarzımın şekillenmesinde önemli bir rol oynadı. Zorlu koşullarda mücadele etmeme, kendi sınırlarımı tanımama ve kriz dönemlerinde hızlı ve pratik kararlar verebilmeme ve dahası eşsiz coğrafyası ile Dağcılık sporuna sayısız fırsatlar sunan güzel ülkemizin dört bir yanında dostluklar edinmeme yol açtı.
Bu satırları okurken aklınıza gelen “Neden dağa gidersiniz?”sorusuna cevabım şöyle olur.
Ben dağa;
Doğada olmak, doğanın renklerini tanımak, gizemlerini keşfetmek için,
Rüzgârın sesini, yaprakların melodisini, çağlayanların coşkusunu, kuşun, suyun sesini dinlemek için,
Akan buzul dilinin çıtırtısını duymak için
Ormansız yüksekliklerin çiçeklerini görmek,
Yaşayan dünyanın döngüsünün izlerini takip etmek,
Sessizce anlatılan zamanın hikayesini dinlemek için
Zirvede günün taptaze başlangıcını izlemek için gidiyorum.
Ben dağa;
Farklı coğrafyaları, yeni yerleri görmek için
Kültürleri tanımak, yeni lezzetleri tatmak, yeni deneyimler yaşamak için
Zorlu koşullarda paylaşımı, dayanışmayı, takım ruhunu, ip arkadaşlığını yani güveni yaşamak için gidiyorum.
Ben dağa;
Kendimi tanımak, mücadele gücümü artırmak için
Kendi sınırlarımı görmek, kırılganlıklarımı öğrenmek için
Yani süt misali, mayalanmak için gidiyorum.
Tırmanışlarımın hiç birisi güç gösterisine dönmedi. Kendim dışında kimseyle yarışmadım, dağ ile asla inatlaşmadım. O hep ev sahibi, ben misafir oldum.
Sizleri bu sergimdeki fotoğraflar ile dağlara konuk etmeye çalışıyorum. Umarım sizleri yormadan dağları ve doğayı anlatabilmişimdir. Ayağınıza sağlık.
Keyifli sergileriniz olsun.